Kanser, her yaşta insanda görülürken temelde genetik mutasyonlarla oluşmakta olup, bazı kanser mutasyonları tedaviye yanıt vermiyor. Kanserli hücrelerin genetik yapısını analiz etmenin tanı ve tedavi için çok kritik olduğunu öne süren Prof. Serdar Ceylaner ise bu süreçte kullanılan yeni genetik teknolojileri açıkladı.
Hastaların genetik bilgilerinin kapsamlı analizinin yapıldığı Tüm Genom Sekanslama (WGS) uygulamasının kanser tanılarında ve tedavi opsiyonlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynadığını dile getiren Ceylaner, “Geliştirilen bu teknolojiler, kanser gibi karmaşık ve zorlu hastalıkların genetik mekanizmalarının aydınlatılmasını sağlıyor” dedi.
Ceylaner, konuya dair şu açıklamada bulundu: “Kanserli hücreler DNA’sında normal hücrelerden farklı olarak çeşitli mutasyonlar taşıyor. Bunlar, hücrelerin büyüme, bölünme ve ölme mekanizmalarını bozuyor ve kanserli hücrelerin vücutta yayılmasına neden oluyor. Dolayısıyla, kanserli hücrelerin genetik yapısını analiz etmek, kanser tanısı ve tedavisinde çok önemli bir aşamayı oluşturuyor.”
Genetik testlerin DNA’da bulunan kanserli mutasyonların tespit edilmesine yarayan laboratuvar yöntemleri olduğunu ifade eden Ceylaner, “WGS yöntemiyle bir hücrenin DNA’sının tamamı okunuyor ve haritalanıyor. Olası kanserli hücrelerin genetik yapısı detaylı bir şekilde ortaya çıkarılıyor. Kanserli hücrelerde bulunan mutasyonların kopya sayısı değişiklikleri ve yapısal varyasyonlar gibi genetik değişiklikleri tespit ediliyor. WGS haricinde de yine genom bazlı teknolojiler, kanser hastalığının genetik tanısı ve tedavi yöntemlerinin belirlenmesi noktasında hekimlere büyük kolaylık sağlıyor. Örneğin Tümör Mutasyon Yükü (TMB) ile kanser hücrelerindeki DNA mutasyonlarının sayısı ölçülebiliyor. Genom bazlı olan TMB ile kanser hücrelerinin tüm genomunu analiz edilebiliyor. Tedavide de immünoterapiye yanıt verme olasılığını tahmin etmek için kullanılabiliyor” diye konuştu.
İmmunoterapinin bağışıklık sisteminin doğal savunma mekanizmalarını güçlendirerek kansere karşı mücadele etmesine yardımcı olduğunu belirten Ceylaner, bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanımasını ve yok etmesini sağlayan bu tedavi yönteminin farklı formlarda uygulandığını söyleyerek sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
“Örneğin, aşılar, antikorlar, sitokinler, bağışıklık sisteminin T-hücreleri gibi bileşenleri veya bunları taklit eden maddeler immunoterapide kullanılabiliyor. TMB sonucu yüksek olan hastalar ise immünoterapi tedavisine daha iyi yanıt verebiliyor. TMB sonucu düşük olan hastalar da immünoterapiden daha az fayda görüyor. Bu hastalar için diğer tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesi gerekiyor.”